Çocuğun Annenin Soyadını Taşıması

çocuğun annenin soyadını taşıması, çocuğun soyadını değiştirme
çocuğun annenin soyadını taşıması, çocuğun soyadını değiştirme

Kocasından boşanmış bir kadının çocuğuna kendi soyadını verip veremeyeceği uzun süredir tartışılan bir konu idi. Ancak Yargıtay 2.Hukuk Dairesi, bu konuya bir açıklık getirdi. 2018 yılında verilen karar ile artık çocuğun annenin soyadını taşıması mümkün hale geldi. Söz konusu karar, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından tarihi bir karar olarak kabul edildi. Nitekim Yargıtay kararından önce Anayasa Mahkemesi de annenin çocuğuna soyismini verememesini  Anayasa’ya aykırı bir durum olarak kabul etmişti.

Bu makalemizde velayeti annede olan çocuğun soyadını değiştirme için ne yapılması gerektiği ve süreç hakkında bilgi vereceğiz. Aynı zamanda emsal niteliğindeki Yargıtay kararını da makalemizin ilerleyen bölümlerinde paylaşacağız.

Boşanan Kadın Çocuğuna Kendi Soyadını Verebilir Mi?

Velayet hakkına sahip annelerin yanıtını en çok merak ettiği sorulardan birisi de soyadı değişikliği ile alakalıdır. Velayeti annede olan çocuğun annenin soyadını alması mümkündür. Yargıtay’ın vermiş olduğu emsal niteliğindeki karar ile artık boşanan kadın çocuğuna kendi soyadını verebilir. Söz konusu değişikliği çocuğun üstün yararı ilkesi gözetilerek gerçekleştirilecektir. Bu ilkenin en genel tanımı, çocuğun yararlarının her zaman ve her şekilde öncelikli korunmasıdır. Çocuğun üstün yararı ilkesi, çocuğu ilgilendiren her konuda göz önüne alınması zorunlu bir ölçüt olarak karşımıza çıkmaktadır.

Velayet hakkına sahip olan annelerin en sık yaşadığı zorluklardan birisi de çocuk ile farklı bir soyadına sahip olmaktır. Çocuğun soyadı farklılığını anlayamaması, resmi işlerde sorunlar yaşanması, çocuğun söz konusu farklılık sebebiyle ruhsal ve kişisel gelişiminin olumsuz etkilenmesi velayet hakkına sahip annelerin sıkça karşılaştığı sorunlardandır. Özellikle babanın çocuk ile kişisel ilişki kurmaması durumunda anne ve çocuk arasındaki soyadı farklılığından doğan sorunlar büyümektedir. Bazı durumlarda çocuk, baba ile görüşmediğinden dolayı da onun soyadını taşımayı reddetmektedir. Şüphesiz ki tüm bu vakıalar, çocuğun ruhsal gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Başta bu nedenler olmak üzere pek çok sebepten dolayı çocuğun annenin soyadını taşıması artık mümkün hale gelmiştir.

Çocuğun Annenin Soyadını Taşıması İçin Ne Yapılmalı?

Velayeti annede olan çocuğun annenin soyadını alması için dava açılması gerekmektedir. Söz konusu davada görevli mahkeme ise Aile Mahkemesi’dir. Yetkili mahkeme ise ikamet edilen yer mahkemesi olacaktır. Davalı olarak ise “baba” gösterilecektir. Çocuğun annenin soyadını taşıması için açılacak olan davanın açılması, yürütülmesi ve sonuçlandırılmasında hukuki destek almak, sürecin usule uygun ve hızlı ilerlemesini sağlayacaktır. Çocuğun annenin soyadını taşıması davası hakkında mutlaka aile hukuku ve nüfus davaları alanında faaliyet gösteren avukata danışılmalıdır.

Annenin Çocuğa Soyadını Vermesi Dava Açma Süresi

Çocuğun annenin soyadını taşıması talebiyle açılacak olan davada bir süre sınırlaması yoktur. Velayet hakkına sahip anne, velayet hakkı süresince bu davayı açabilecektir. Ancak bahsi geçen çocuk, reşit bir birey olduysa davayı bizzat kendisinin açması gerekmektedir.

Çocuğun Annenin Soyadını Taşıması Yargıtay Kararı

Çocuğun annenin soyadını taşıması ile alakalı Yargıtay’ın vermiş olduğu kararın özeti ve sonuç kısmı şu şekildedir:

T.C. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2018/1306 K. 2018/4719 Karar Tarihi: 09/04/2018

….. Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde, velayet hakkı kapsamındaki yetkiler dâhilinde olan çocuğun soyadının belirlenmesi hususunun düzenlendiği 21.6.1934 tarihli ve 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır.” şeklindeki düzenleme Anayasa Mahkemesi’nin 8.12.2011 tarihli ve E.2010/119, K.2011/165 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararı gerekçesinde, kadın ve erkeğin evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmaları gereğine yer veren uluslararası sözleşme hükümlerine de atıf yapılmak ve eşlerin, evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda oldukları, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmamasının, velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete göre ayırım yapılması sonucunu doğuracağı belirtilmek suretiyle itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerine aykırı görülmesi nedeniyle iptaline karar verildiği belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin 25.06.2015 ve 2013/3434 numaralı, 11.11.2015 tarih ve 2013/9880 numaralı, 20.07.2017 tarih ve 2014/1826 numaralı bireysel başvuru kararlarında ise; velayet hakkı tevdi edilen çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebin, velayet hakkı ve bu kapsamdaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olması sebebiyle Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında ele alınması gereken bir hukuki değer olduğunu, koruma, bakım ve gözetim hakkı veya benzer terimlerle ifade edilen velayet hakkı kapsamında, çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığını, eşlerin evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda olduğunu, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının, velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil ettiğini, çocuğun bir aileye mensup çocuğun ve kamunun açık bir menfaati bulunmakla birlikte, annenin soyadının çocuğa verilmesinin söz konusu menfaatlerin tesisine olumsuz etkilerinin kesin olarak saptanması gerektiğini ve başvurulara konu yargısal uygulamaların ölçülü olduğunun kabul edilemeyeceğini belirterek, eldeki somut olaya benzer nitelikteki başvurulara konu yargısal kararlarda Anayasa’nın 20. maddesi ile birlikte değerlendirilen Anayasa’nın 10. maddesinde güvence altına alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar verilmiş, aynı kararlarında ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemesine gönderilmesini de kararlaştırmıştır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru sonucunda verdiği ihlal kararları, soyut ve somut norm denetiminden farklı olarak, sadece başvuruda bulunan kişi ve başvuruya konu idari işlem ya da karar açısından geçerli ve bağlayıcıdır. Anayasa Mahkemesinin saptadığı hak ihlalinin, mahkeme kararından kaynaklandığını belirleyen ve Kuruluş Kanununun 50. maddesinin (2.) fıkrasında dayanarak aldığı “ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmasına” ilişkin kararı karşısında, ilk derece mahkemelerinin başvuru konusu somut olay ve kişi bakımından artık başka türlü karar vermesine olanak yoktur. Ne var ki, yukarıda açıklanan velayet hakkına sahip annenin ortak çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesine yönelik açılan başkaca davalarda yapılan benzer yargısal kararların, bireysel başvuru konusu yapılması Halinde Yüksek Mahkemece, bundan sonra da hak ihlalinin tespit edileceği ve ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yolunun açılacağı da muhakkak gözükmektedir. Anayasanın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Türkiye’nin taraf olduğu eki protokollerin ortak koruma alanında bulunan “temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının” öncelikle genel yargı mercilerinde olağan kanun yollarında çözüme kavuşturulması asıldır. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararları kapsamında; “Çocuğun Üstün Yararı” ilkesinin de irdelenmesi gerekmektedir. Bu ilkenin en genel anlamdaki tanımı, çocuğun yararlarının her zaman ve her koşulda öncelikle korunması olup, çocuk hukukunda karşılaşılan tüm sorunlarda, görevli ve yetkililere yol gösteren, çocuk yararına çözümün tercih edilmesini emreden, zayıfı, güçlüye karşı koruyan en üst ilkedir. Çocuğun üstün yararı, çocuğu ilgilendiren her işte göz önüne alınması zorunlu olan ve belirli bir somut olayda çocuk için en iyisinin ne olduğunu belirlemede dikkate alınan bir ölçüt, bir kılavuzdur. Çocuğun üstün yararı çocuğun haklarını garanti altına alan bir işlev de üstlenmektedir. Esasın da çocuğun üstün yararına gereken önemin verilmesi, yalnızca çocuğun ya da ana babanın değil, toplumun da menfaatinedir. Çünkü çocuğun sosyal, kültürel, fiziksel ve psikolojik yönden olumlu gelişimi, ilerde toplumda zararlı davranışlarının ortaya çıkmasını da engelleyecektir. Somut olayda, velayet hakkına sahip davacı anne, soyadlarının farklı olmasından çocuğun rahatsız olduğunu ve anne ile aynı soyadını taşımak istediğini ileri sürmüş olup, davacı tanıkları da davalı babanın çocuğuna ilgisiz olduğunu, yaklaşık üç yıldır babanın çocuğunu görmeye gelmediğini, çocuğun birlikte yaşadığı anne ile aynı soyadını taşımamaktan rahatsız olduğunu, anne ile aynı soyadını taşımak isteğini sürekli dile getirdiğini, kendisini tanıtırken soyadını annenin soyadı olan “K.” olarak ifade ettiğini beyan etmişlerdir. Çocuğun soyadının annenin soyadı ile değiştirilmesi halinde çocuğun üstün yararı bakımından ruhsal gelişiminin olumsuz etkileneceği ileri sürülmediği gibi, az önce açıklanan tanık beyanlarından çocuğun soyadının annenin soyadı olarak değiştirilmesinin çocuğun üstün yararına olabileceği anlaşılmaktadır. Tüm bu açıklamalar ışığında; velayet hakkı tevdi edilen annenin çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebinin velayet hakkı kapsamındaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olduğu, velayet hakkı kapsamında çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığı, aynı hukuksal konumda olan erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil edeceği, evlilik birliği içinde doğan çocuğun taşıdığı ailenin soyadını, evlilik birliğinin sona ermesi ile kendisine velayet hakkı tevdi edilen annenin kendi soyadı ile değiştirmesini engelleyici yasal bir düzenlemenin bulunmadığı, somut olayda söz konusu değişikliğin çocuğun üstün yararına da aykırı bulunmadığı ve çocuğun soyadı değişmekle kişisel durumunun değişmeyeceği dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesi’nin benzer olaylarda verdiği hak ihlaline ilişkin kararları da gözetilerek, davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

 Bu sitedeki bütün içeriklerin telif hakkı Av.Ayşegül Helvacıoğlu’na aittir. Sitede yayınlanan tüm içerikler kopya korumalı olup yazılı izin olmaksızın kopyalanması veya yayınlanması durumunda 5846 sayılı FSEK kapsamında yasal işlem gerçekleştirilecektir.